Eski Mısır'da Gelenek ve Görenekler





Eski Mısır'da Gelenekler ve Görenekler



Erkekler, evde oturarak kumaş dokurlardı. Dışarı işleri yapmak, pazara gitmek, kadınların göreviydi.



Dokumacılıkta; ipliğin atkıları, yukarı doğru tutulur. Mısırlılar, bunun tersini yaparak, iplik atkılarını aşağı doğru tutarlardı.



Başka ülkelerde okurken de, yazarken de soldan sağa doğru gidilir. Mısırlılar bunun tersini yaparlar,sağdan sola doğru yazıp okurlardı. Bunun çok daha kolay, çok daha rahat olduğunu söyleyerek, başka ülkelerin insanlarının güç bir okuma yazma işi içinde olduğuna inanırlardı.



Erkekler, yükleri başında; kadınlar ise, omuzlarında taşımaktaydılar.



Tuvalet ihtiyacını kadınlar, ayakta; erkekler ise, çömelerek giderirlerdi.



Doğal ihtiyaçlarını evin içinde giderirler; ama yemeklerini dışarıda sokakta yerlerdi. Onlara göre utandırıcı olan gereksinimler gözden ırakta, evin içinde yapılmalı; utandırıcı olmayanlar ise açıkta yapılmalıydı.



Erkek çocuklar, istemiyorlarsa annelerine babalarına bakmakla yükümlü değillerdi. Ama kız çocuklar, istemeseler de annelerine, babalarına bakmakla yükümlüydüler.



Ekmek hamurunu ayaklarıyla yoğururlardı. Kil çamurunu yoğurmak için de ellerini kullanırlardı. Gübreyi de elleriyle tutarlardı.



Mısırlı insanların geçmiş olayları yazma merakı vardı. Böyle olunca da, hiçbir ulusta görülmemiş biçimde tarih bilgisine sahip olmuşlardı.



Ülkede yaşlılara çok saygı gösterilirdi. Bir genç, yolda yaşlı biriyle karşılaşınca hemen kıyıya çekilir, ona yol verirdi.Yaşlılardan biri, içeriye girince; oturmakta olanların tümü, ayağa kalkardı. Yolda karşılaşılan yaşlılar da selamlanmadan geçilmezdi. Selamlama, hem baş eğmek, hem de elin birini dize götürmek biçiminde yapılırdı. Kendilerinden büyük olanları adıyla çağırmazlardı.



Temizliği her şeyin üstünde tutarlardı. Pirinçten yapılma kupalarla su içerlerdi. Bu kupaları her gün yıkayıp parlatırlardı. Sürekli yıkayabilmek için, ketenden yapılma giysiler giyerlerdi.



Kadınlar, tek parça; erkekler, iki parçadan ibaret giyinirlerdi.



Mısırlılar, hastalığı yiyeceklerden kaptıklarına inanırlardı. Bu nedenle, her ay bir kez kendilerini kusmaya zorlar, mide ve bağırsaklarını temizlerlerdi.



Çok çeşitli tanrıları vardı. Bu tanrılara yakararak kurban keserlerdi. Ancak kesilecek boğa, titizlikle incelenir ve denetimden geçerdi. Hayvan temizse, boynuzuna bir papirus şeridi sarılır, şerit mühürlenirdi. Mühürlenmemiş bir boğayı kesmek, ölümle cezalandırılırdı.



Kurban edilen hayvanın başını asla yemezlerdi. Tören sırasında tüm kötülüklerin başta toplandığına inanırlar; bu yüzden de başı uzaklaştırırlardı. Başı, çevrede kendi uluslarından olmayan kişiler varsa, onlara verirlerdi. Bu kimseler de çoğunlukla Yunanlı olurdu. Çevrede hiçbir yabancı yoksa; baş, Nil Nehri'ne atılırdı.



Erkek çocuklarını sünnet ettirir, bunun için de törenler yaparlardı.



Yas, cenâze konularında da kendine özgü töreleri vardı. Evin önemli bir kişisi ölünce; kadınlar, başlarına ve yüzlerine çamur sürerlerdi.Giysilerini, iplerle vücutlarına sımsıkı sararlardı. Çıplak olarak dışarıda bıraktıkları göğüslerini yumruklaya yumruklaya sokaklarda dolaşırlardı. Erkekler de buna benzer davranışlar yaparlardı. Ölü,mumyalanmaya götürülünceye değin, yas törenini böyle sürdürürlerdi.



Her keseye ve gelir durumuna göre mumyalama tarifesi vardı. En iyi mumyalama “birinci sınıf” mumyalamaydı. Yoksullar için, “üçüncü sınıf” mumyalama yapılırdı.



Mısırlılar, Nil Nehri'nde boğulan veyâ timsahlarca saldırıya uğrayarak ölen kişilere kutsal kişi olarak bakarlardı. Böylelerini -yabancı ya da yoksul bile olsalar- birinci sınıf mumyalarlardı. Onlara rahipten başka hiç kimse el süremezdi.



Hayvanlardan domuzu, temiz olmayan hayvan sayarlardı. Bir domuz insana sürtünse, kendilerini giysileriyle beraber en yakın ırmağa atarlardı. Ayrıca Mısırlı olsalar bile, hiçbir domuz çobanı, tapınaklara sokulamazdı. Domuz çobanlarından kimse kız alıp vermez, kendi aralarında evlenirlerdi. Tanrılara domuzu kurban etmezlerdi.



Mısırlılar, hayvanların çoğunu kutsal sayarlar; zarar vermezlerdi. İsteyerek bir hayvanı öldürmenin cezası, ölümdü. Kadınlar veya erkekler, hayvan bakıcılığı görevi alırlar ve bu görev, babadan oğula geçerdi. Bu kişiler, toplumda çok saygındılar. Böyle bir göreve başlamak da, ant içerek olurdu.



En kutsal hayvan, kediydi. Bir evde yangın çıkınca, evin eşyalarını kurtaracaklarına, kedilerin kurtulmasına çalışılırdı.Evin kedisi, doğal bir ölümle ölürse; o evde oturanların hepsi, kaşlarını kazıtırlar; eğer ölen köpekse, kafa da beraber bütün gövde kazınırdı.



Çocukların başı, hemen tıraş edilmez, tanrıların hayvanı olarak bildikleri hayvanlara adak adanırdı. Adanan yaşa gelince saçlar kesilir; saç-gümüşle tartılırdı.Saç ağırlığınca gümüş, hayvan bakıcısına verilirdi. O da, bu gümüşle bakmakta olduğu hayvanlara yiyecek alırdı.



Apis ineğine saygılı davranmayan ulusların -örneğin Yunanlılar- hiç bir eşyasını (bıçak,kazan,şiş..) kullanmazlar, onların bıçağıyla kesilen hayvanları da yemezlerdi.



Mısır'da sivrisinek çok olurdu. Bundan korunmak için, bataklıkların üst civarında oturanlar, evlerinin yanına kuleler yapıp yazın burada yatarlardı. Rüzgâr, sivrisineklerin o kadar yükseklerde uçmasına elvermezdi. Batak bölgelerde oturanlar da, gündüz balık avladıkları ağlara sarınıp yatarlardı. Sivrisinekler, bu ağa yaklaşmazlardı.



Papirus bitkisinin yenebilen kısmını kızgın tavada, ağzı kapalı olarak pişirip yerlerdi. Yenmeyen kısımlar ise, kağıt yapımında kullanılırdı.



Mısırlılar, yenilikleri alıp uygulamak bakımından muhafazakâr bir toplumdu. Kendilerinden başka hiçbir halkın gelenek ve göreneklerini beğenmezler, benimsemezlerdi..



Kaynak: "Herodot Tarihi", Remzi Kitabevi. Türkçesi:Müntekim Ökmen. s.95-112.

Arşiv