Eski Mısır'da Bilim ve Teknoloji





Eski Mısır'da Bilim ve Teknoloji



Eski Mısır’ın İskenderiye kentin­deki kitaplıkta bir milyona yakın pa­pirüs tomarı bulunuyordu. Bu kitap­lığın zenginleşip büyümesinde, Ptolöme sülalesi’nden gelen Firavunlar çok çalışmışlardı. Böylece İskenderiye ki­taplığı uzun yıllar boyunca dünyanın en önde gelen kitaplığı oldu. Fakat bir süre sonra bir başka kitaplık, Anado­lu’daki Bergama kenti kitaplığı onun­la yarışmaya başladı. O sırada hü­kümdarlık eden Mısır Firavunu, Ber­gama kitaplığını acımasızca cezalan­dırmaya karar verdi ve ülkesinden Anadolu’ya papirüs gönderilmesini yasakladı. Bergama hükümdarı da buna kar­şılık şöyle bir önlem düşündür Yur­dunun en usta adamlarını yanına ça­ğırıp koyun ya da keçi derisinden pa­pirüs yerini tutacak ve yazı yazmaya uygun bir madde hazırlamalarını bu­yurdu. İşte o günden sonra Bergama, uzun süre dünyaya parşömen.satan bir kent haline geldi.



Yunanca “Pergamen!” adını ta­şıyan Parşömen, doğduğu kentin adını alarak böyle icat olunmuştu.



Parşömen, birçok bakımlardan papirüsten üstündü. Kınlacak diye korkmadan kesilebilir ve katlanabilir­di. Ama, parşömenin bu üstünlükle­ri ilkin pek görülüp bilinemedi. Par­şömeni de tıpkı papirüs gibi dürüp büküp tomar haline getiriyorlardı. Kı­sa bir süre sonra parşömenin katlana­bileceği ye defter haline getirilebileceği anlaşıldı. Ayrı ayrı yapraklardan di­kilmiş kitap da böyle ortaya çıktı. Yaş keçi, koyun ya dadana deri­leri yumuşasın diye önce suda bırakı­lırdı. Sonra da bıçakla yağlan kazılır ve küllü suya yatırılırdı. Bu du­rumdaki derilerin kılları bıçakla ko­layca sıyrılırdı. Giderek bu temizlen­miş deriler tebeşirle oğulur ve sünger taşı ile parlatılırdı. Sonunda ihcev sa­rımtırak ve her iki yanı düz ve parlak bir deri ortaya çıkmış olurdu.



Parşömen ne kadar ince olursa, o kadar değerli sayılırdı. Bütün bir to­marı bir ceviz kabuğuna sığdıracak kadar ince parşömen yapmak ustalı­ğını gösterenler de çıktı elbet. Niterim, iyi söz söylemekle tanınmış Ro­malı Cfeeron, “Üiada”nm yirmi dört şarkısının bütününü içine alan küçü­cük bir parşömen töinannı gözleriy­le görmüş olduğunu anlatır; Derinin kenarları kocaman bir de­ri yaprak meydana getirecek şekilde kesilirdi. Bu yaprak ikiye katlanır ve bundan birkaçının bir araya gelişin­den de bir defter oluşurdu. Defterler, genel olarak ikiye katlanmış dön yap­rak olurdu. Sonraları deriler dörde, sekize ve on altıya katlanmaya başlan­an. Böylece derinin dörtte, sekizde, onaltıda biri büyüklüğünde olmak üzere çeşitli boylarda kitaplar yapıl­dı.



Papirüsün yalnız bir tarafına ya­zılırdı. Oysa, parşömenin iki tarafı­na da yazılmaya başlandı. Bu, büyük bir özellikti. Bütün bu yanlarına kar­şılık, parşömen daha uzun süre kesin olarak papirüsün yerini tutamadı. Parşömen, bir eserin temize çekilme­si için kullanılırdı. Ama müsvedder kitapçı dükkânına geldiğinde, bunlar, papirüs tomarlarına kopya edilirdi. Böylece bir yazarın eseri, balmumundan parşömene, parşömenden papi­rüse bir gezi yaptıktan sonra papirüs “tornan halinde okurlara kadar uzanır­dı. Fakat zamanla Mısır gittikçe da­haaz papirüs üretmeye başladı. Hele Araplar, Mısır’ı aldıktan sonra Mı­sır’dan Avrupa ülkelerine olan papi­rüs gönderilişi büsbütün durdu. İşte ancak o gün parşömen kesin bir za­fere ulaştı.



Bu, pekde olumlu bir zafer değil­dir. Büyük Roma İmparatorluğu, bu olaydan birkaç yüzyıl önce kuzeyden ve doğudan gelen yan ilkel kavimlerce yıkıma uğratılmıştı.



Bitmez tükenmez savaşlar bir za­manlar zengin olan kentleri ıssız bir duruma getirmişti. Her geçen yıl yal­nız bilginlerin değil, okuma-yazma bi­lenlerin sayısı da gittikçe azalmıştı. Parşömen, kitap kopya etmeye yara­yan biricik araç olarak kaldığında, onun üstüne yazı yazacak kişi de he­men hemen kaltnamış gibiydi.

Romalı kitapçıların büyük kopya işlikleri çoktan kapanmıştı.Bundan başka, kuytu ormanlar da ya da ıssız vadilerde kaybolmuş manas­tırlarda sevap işlemek için kitap kop­ya eden keşişlere de rastlamak müm­kündü.



Daracık odasında ve uzun arkalık­lı iskemlesinde oturan keşiş San bastien’in yaşamı büyük bir dikkatle kapyo ettiği kitaplar arasında geçiyor­du. Acelesi yoktu. Kalemini sık sık kâğıdın üstünden kaldırarak bakar, dikkatle ve özenle yazardı. Keşiş; ya­zıları ucu sivriltilmiş ve ortasından ya­rılmış bir kamış kalemle ya da bir kuş tüyüyle yazardı.

Arşiv